Felsefenin bir dalı olan etik; insan eylemlerini, bu eylemlerin yapısını ve eylemlerin temel belirleyicilerini araştıran bir disiplindir.
Felsefi açıdan bakıldığında etik, bize insanların çıkarları söz konusu olmaksızın, dinsel veya ideolojik değer yargıları tarafından belirlenmeksizin eylemde bulunabileceklerini söyler.
Etik insanın değerler tarafından belirlenerek eylemde bulunabileceğini gösterir. Bu anlamda etik eylem, çıkar beklentisinden ve değer yargısından değil, değerler tarafından belirlenen eylemdir.
Burada konunun daha iyi anlaşılması için değer yargısı ile değerler arasındaki farkı belirtmemiz gerekir. Değer yargısını üreten, din ve ideolojilerdir. Değer yargıları toplumdan topluma hatta aynı toplum içinde bile bölgeden bölgeye değişebilmektedir. Her toplumun hazır değer yargıları vardır. Bunlar bir kez konuluyor ve ondan sonra bunların dediğini yapmak değerli sayılıyor, onların dediğine aykırı davranmak da değersiz ya da değerlerin çiğnenmesi olarak değerlendiriliyor. Bir topluma ait olan değer yargısının evrenselliği söz konusu olamaz.
Değerler ise değer yargılarının (din ve ideoloji) dışında insanlık tarafından üretilir. İnsanın ve dünyanın değerli görülmesinin koşulu, insanlardaki değer bilincidir. Bu, aynı zamanda insan haklarının ve demokrasinin de temelidir.
Değer felsefesinde üç tür değerden söz edilir: kişi değerleri veya etik değerler (sevgi, saygı, dürüstlük, cesaret vb.), insan değerleri ( bilim, felsefe, sanat, teknik, siyaset vb.), toplumsal değerler (temel haklarda eşitlik, adalet vb.).
Değer bilincine sahip ve etik eylemde bulunan insan, kendine özgü olanakları olan bir varlık olduğu için hangi kültürden, hangi inanç sisteminden, hangi ırktan ve ideolojiden gelirse gelsin sırf insan olması nedeniyle insan haklarına sahiptir. Çünkü insan haklarının temeli olan değerleri yaratan, değer ortaya koyma özelliğine sahip olan, insanın kendisidir. İnsan böyle bir varlık olduğu için insan hakları vardır.
Etiğin ve insan hakları alanının merkezinde insan vardır. Önce insana, insanın kendine bakmak esastır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde hemen hemen bütün maddelerin hiçbir istisna olmadan tüm insanlar için olduğu vurgulanmıştır. Örneğin “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar.
(1. Madde)(1)”, “Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyaset veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilirler.
(2. Madde)(2)” denilerek bu bütünlük açıkça vurgulanmıştır. İnsan haklarının temeline etik değerler konulmasaydı bu denli kabul görmez ve tartışmasız kabul edilmezdi. Bu bağlamda, “etik”in olmadığı yerde “insan hakları”, “insan hakları”nın olmadığı bir yerde de “etik”in olamayacağını söylemek yanlış olmayacaktır.
Bir yanıt bırakın