İnsan haklarının tarihsel gelişimi üç kuşak olarak ele alınabilir. Birinci kuşak insan hakları olan kişisel ve siyasal hakların temelinde, aristokrasi burjuvazi çatışması vardır. Bu çatışma özgürlük ve eşitlik kavramlarını doğurmuştur.
Birinci kuşak haklar devleti sınırlandırır. Bireye devletin, toplumun ve üçüncü kişilerin dokunamayacağı özel, bağımsız bir hareket alanı sağlar.
Bunlar: Yaşam hakkı ve kişi dokunulmazlığı, kişi özgürlüğü ve güvenliği, düşünme ve düşünceyi açıklama, inanç ve ibadet özgürlüğü, konut dokunulmazlığı, çalışma özgürlüğü, mülkiyet, eşitlik, dernek kurma, toplantı ve gösteri yürüyüşü, dilekçe, seçme ve seçilme, kamu hizmetlerine girme, tarafsız bir yargıç önünde yargılanma gibi haklardır (Uygun, 2000).
Birinci kuşak haklar bireyci ve bireysel olduğu için, ilk aşamada sosyal haklar tanınmamış hatta, yasaklanmıştır. Tüm insanların doğuştan özgür ve eşit oldukları savına karşın, somut olarak kimi kesimler dışlanmıştır. Örneğin kadınlar siyasal hakların dışında tutulmuştur (Gülmez, 2001).
İkinci kuşak (sosyal) insan hakları, işçi sınıfının siyasal ve sosyal eşitsizliklere karşı mücadelesi sonucu kazanılmıştır. Bu haklar; çalışma, sendika, grev ve toplu sözleşme, dinlenme, sosyal güvenlik, parasız eğitim, kültürel yaşama ve işyeri yönetimine katılabilme, sağlık, beslenme, konut ve korunmaya muhtaç kesimlerin korunması ile ilgili haklardır.
Üçüncü kuşak insan hakları (dayanışma hakları), teknolojik ve bilimsel ilerlemenin yarattığı çeşitli sorunlar ve bu sorunların çözümüne yönelik taleplerin sonucu olarak doğmuştur. Bunlar; barış, çevre, gelişme ve insanlığın ortak mal varlığına saygı hakkı gibi haklardır (Uygun 2000). İnsan haklarının korunması ve yaşama geçirilebilmesi için kişilerin, kurumların ve devletin ortak çaba göstermesi gerekir.
Bir yanıt bırakın